resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2025 Perşembe

9 Ocak Perşembe

Sabah bizim kıyıdaki işlerimi hal yoluna koyduktan sonra öğlen civarı Marmaray'la  karşıya geçtim. 
Yenikapı'dan metroya bindim Şişhane'de indim ve Şişhane istasyonunun çık çık bitmeyen kat kat çıkışından sonunda İstiklal Caddesine ulaştım.
İstanbul Barosu'nda evrak ve aidat işlerimi kolayca bitirdim ve güneşli caddede Galatasaray'a doğru yürüdüm.
Birazdan Fıccın'ın sokağına geldiğimi fark edişim ve karnımın zil çalması aynı ana denk düştü, nedense.
Fıccın yıllardır severek gittiğim bir Çerkes yemekleri lokantası. Adını aldığı fıccın iki ince hamur arasındaki bol kıyma ile yapılan lezzetli bir börek çeşidi. 
Gönlüm önce pırasalı börek çekti, onun bittiğini öğrenince fıccın istedim ve afiyetle yedim.

 

Mahmut Cuda - Zinyalar (Naturmort) 


Karnım doyunca biraz da ruhumu doyurayım istedim ve İş Bankası Resim Heykel Müzesinde açılan süreli sergi Tat ve Sanat'ı görmek üzere müzeye girdim.
Süreli sergiye ulaşana dek önce kalıcı serginin eserlerini geçen seneki gezişim kadar oyalanmadan dolaştım, sonra konulu sergiye geçtim.
Geçen seneki sergi düzenine göre daha ferah ve rahat gezilen bir yerleşim yapmışlar diye düşündüm. Sanki, ilk açılıştaki cicilerimizi gösterelim arzusu daha sakin ve serbest alan bırakılarak yapılan bir düzenlemeye dönmüş.
Yukarıdaki resimdeki çiçek zinya imiş, adını bilmediğim ama sevdiğim bir çiçektir. Kirli hanım çiçeği de denirmiş ve mesela pembe renkli olanları uzun süreli sevgi anlamına gelirmiş.



Zeki Faik İzer - Domatesli Natürmort

Süreli sergide yer alan resimler konulara göre hoş bir şekilde düzenlenmiş ve yer yer ünlü şairlerimizin şiirleriyle de desteklenmişti.
Yukarıdaki domatesli natürmortun yanında Edip Cansever'in "Su" şiirinden bir kaç dize yer alıyordu.

"Bir kilimi yere sermek kadar güzel ne var 
Sonra püsküllerini düzeltmek kadar 
Ya sofraya dilim dilim kesilmiş bir domatesi koymaktaki görkem "

Dönüşümü güneşin keyfini çıkarmak için vapurla yaptım. Önce Tünel'le Karaköy ve ardından "İstanbul 9" vapurunun arka güvertesinde akşamüstü güneşinin altında oturup denizin fışırtısını dinleyerek Kadıköy'e ulaşmak.
İşte size İstanbul'un armağanlarından bir gün daha... 

27 Aralık 2024 Cuma

27 Aralık Cuma

Bu üçüncü yazı olacak, "Ekmekcikız'ın Beyoğlu Gezmesi Tefrikası" dense yeridir. 
E ama, hava soğuk ve yağışlı olunca ve haftalık rutin pazar alışverişi ile aylık rutin saç boyatma işi dışında dişe dokunur bir faaliyet olmayınca, henüz söz edilmemiş bir sergiyi anmak en iyisi değil mi?

 

Önceki günkü yazının sonunda belirttiğim üzere Cadde-i Kebir boyunca uğradığım tek sergi salonu Casa Botter oldu.
"Solo Botter: Komet" başlıklı sergide, sanatçının daha çok ilk dönem eserleri yer alırken, yukarıda gördüğünüz yarım kalmış son eserini, palet ve boyalarını ve bir kaç son dönem eserini de görebiliyorsunuz.

Sergide benim için şaşırtıcı olan nokta, sanatçının resim yeteneği kadar şiire yatkın edebi yeteneği de olduğunu keşfetmek oldu.
Sergiye girişte hemen sol taraftaki resimlerin üst tarafında yer alan "Duvar mı Eğri?" başlıklı şiirin
"...
Duvar mı eğri
Yoksa ben mi sallanmaktayım
Muallakta mıyım?
..."
bölümü çok hoşuma gitti.



Fotoğrafa hoşluğu tam yansımamış gibi bu ilk dönem işlerinden biri yukarıdaki,
Ve hınzırlığıyla beni gülümsetti,

Üstte üç dizesini paylaştığım şiirin tamamı da söyleşi metninde yer almış.
 

13 Aralık 2024 Cuma

13 Aralık Cuma

Dün Feride geçidindeki duvar resimlerinden birinin fotoğrafını yazıya eklemiştim. Leylak dalı yorumda "geçidin adı niye Feride" diye sorunca, "ben bildim bileli öyle oranın adı" yazacaktım ki nedenini ben de merak ettim. İnternette biraz araştırınca acıklı bir hikayeyle karşılaştım. 

Eskiden, bizim bu tarafa taşındığımız 90'lı yılların başında bile, demiryolu ile yayaların geçişini ayıran bir düzen yoktu, sadece iki üç yerde alt geçit vardı. Minibüs caddesi tarafından sahile doğru inmek için yayalar hemzemin geçitten bile değil, doğrudan demiryolunun  üzerinden yürürlerdi. 
Daha eskiden bu durum daha da güvenliksizmiş, pek çok kaza olmuş. İşte yapımı 70'lerin başına denk düşen Feride geçidi de bu kazalar olmasın diye yapılmış  geçitlerden biriymiş.  
Geçitlerin yapılmasına destek veren Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı'nın  kızı Feride o tarihlerde bir trafik kazasında hayatını kaybedince, geçidin adı onun anısına adlandırılmış.



Demiryolu geçitleri ve oralardaki duvar resimlerini konu etmişken aynı konudan devam edelim. 
Suadiye civarındaki duvar resimlerinde sıkça gördüğüm bir imza Rakun. Sanatçının gerçek adı Burak Yurdakul. 
Geçen pazar Çatalçeşme'deki üst geçide çıkarken bir duvar resminin yanında minik bir plaket gördüm, !997 - 2024 tarihleri yazılmıştı.
İnternette araştırdım ve bir röportajında "daha yapacağım çok şey var" diyen genç sanatçının öldüğünü öğrendim. Burada eserleri ve yaşamı hakkında bilgi bulabilirsiniz.

İşte böyle, bugün duvar resimleri, demiryolu geçitleri derken hüzünlü bir yazı oldu.


Günün şarkısı Duman'ın dumanı üstünde bir şarkısı. Soğuk kış günü için ideal bence, İçimde Bahar!
 

5 Ekim 2024 Cumartesi

5 Ekim Cumartesi

Bugün yaz yeniden geldi, hem de termometreyi 31 derece gösterecek şekilde, ciddi ciddi geldi. 
Yaz başı günlerinde olduğu gibi dışarısı sıcak, ev içi serindi. Neyse ki öyleydi, aksi halde bunalmak işten değildi.

Cumartesi günleri eskiden özellikli günlerdi. Eskiden dediğim çalışırken, çocuklar küçükken... Hafta sonu geliyor, şunu bunu yapalım derdik. Zamanın ruhu değişiyormuş hayat ilerledikçe, bunu da anlamış oldum; teşekkür ederim ilgililere.

Sabah önüme bir Salvatore Adamo videosu çıkıverdi. İçimden geçen soru "yoksa bizim bildiğimiz Adamo mu?" oldu. Evet, gerçekten o imiş. Meğer geçen sene Türkiye'ye gelmiş ve İş Sanat'ta konser vermiş. 



Yeşil domates pilakisi yaptım bugün.
Pirincini azıcık fazla koymuşum, arkadaki küçük kavanoza kurduğum iki domateslik turşunun domateslerini de pilakiye ekleseymişim tam olacakmış.
Tarif Aşdamı'nda, Z.cığımdan kopya çektim, pek de güzel oldu. 


19 Haziran 2024 Çarşamba

19 Haziran Çarşamba

Dün gece belgesel kanalında keyfimize göre birşeyler bulamayınca, TRT Müzik'e dönmüştük. Bayram sürprizi gibi oldu anneme, çok sevdiği Zekai Tunca'nın konuk olduğu bir program vardı, keyifle izledik. 

Sabah erken kedilerin teyzesi olarak üzerime düşeni yaptıktan sonra, yine boş yollardan eve dönerken metrobüs metro bağlantısındaki simitçiden aldığım simitler eşliğinde, annemle kahvaltı yaptık.  

Derken dün mayaladığım ve buzdolabında dinlenmeye aldığım ekmek hamurunu fırına sürdüm, bir de taze fasulye pişirdim. Bugünlük bu kadar mutfak macerası yeter.



Duvar resmi Şaşkınbakkal'daki tren alt geçidinin yan duvarındakilerden,

14 Haziran 2024 Cuma

14 Haziran Cuma

Sabah ezanı saatinde muhtemelen havadaki basınç nedeniyle baş ağrısıyla uyandım, yeniden uykuya dalamayınca kitap dinlemeye başladım. 
Saatin 7:30 olduğunu hatırlıyorum, biraz daha uyusaydım keşke diye düşünürken telefon çaldı. Hayırdır dedim, telefonu açtım, buzdolabı servisi arıyor "evde misiniz, geliyoruz" diyor, acele saate baktım, 8:47 olmuş.
Meğer ben biraz daha uyusam derken, bir saatten fazla uyuyuvermişim.
 
Gelgelelim servis randevusunu güç halle 11 - 13 arasına almıştım, 9'a değil, telefondaki servis görevlisine bunu söyledim "haklısınız ama bugün çok yoğun, sizin ev yakın -bizim civarın servis merkezine çok yakınız gerçekten- önce size gelelim, uygunsanız" dedi. Adres annemin evi, on dakikaya kadar orada olurum, buyurun dedim. 
Fırladım elimi yüzümü yıkadım, anneme çıktım, bizimkiler henüz uyuyormuş, ben eve dalınca telaşlandılar, "siz yatın servis geliyor, ben bakarım" dedim. 
Servis elemanı, buzluktaki aşırı buzlanma için geçici bir çözümle günü kurtardı, bayram sonrası bilmem ne parçası değişecekmiş. Bakalım artık...

Servis macerasını erken savuşturunca, günün programını yeniden yaptım; bugünkü bunaltıcı havaya rağmen, pazara gittim geldim, gittim geldim, gittim geldim. 
Hayır hayır yanlışlıkla fazla yazmadım, annemin buzdolabı arızasından sonra elektrik süpürgesinin hortumu kopmuş, makine eski model, servislerde parça olmayacağı kesin. Nitekim pazardaki elektrik süpürgesi malzemecisi de aynı şeyi söyledi ve adamcağız ekleye yapıştıra sorunu bir şekilde  halletti. 
Aradaki ekstra gidiş geliş o nedenle, bir de annem karpuz isteyince onun için de bir gidiş geliş daha oldu. 

Bu arada, önceki gün bizim evin klimasının kumandasının bozulması ve dün akşamüstü Kadıköy'de elektronikçiler çarşısında klima kumandası aramam ve de çalışacağından pek de emin olamadığım Çin işi bir tane bulmam ve neyse ki kumandanın çalışabilmesi de diğer arıza kalemimiz.
Bir de kardeşimin arabasının su kaynatması ve de büyükçe bir arıza çıkarmasını da eklersek, bu ara tamirat işleriyle hemhal oluyoruz ki mala gelen cana gelmesin demek gerekiyor sanırım.


Dün M. Hanımın evindeki güzelliklerden birisi,
Bir dönem Şehir Hatları İşletmesinde çalışan en sevdiğimiz vapur "Kaptan Gündüz Aybay" seyir halinde,
Ressamın adını yazamıyorum kusura bakılmasın, öğrenince eklerim,

12 Aralık 2023 Salı

12 Aralık Salı

Az önce yazı yazmak için bloggera girerken kırk türlü saçmalık oldu. Sistem dışına attı önce, sonra kimlik doğrulama istedi, şimdi de yazı yazarken güncelleme başarısız uyarısı veriyor. Artık güneşteki patlama mıdır, merkür retro mudur, benim bilgisayar su koymaya mı niyetleniyor, neyse neyse, dur bakalım.

Dün sevgili blog arkadaşım ve yazar Elif Derviş kitabının Storytell'de de yayınlandığını haber verdi. Buradan linkini vereyim, belki dinlemeyi tercih edersiniz. 

Bugün için yapmayı planladığım işlerin bir kısmı sekteye uğradı, mutfakta lavabo tıkandı, kaç gündür yaşatmaya çalıştığım ekmek mayası direnişte, başladığım filmin yarısında bile değilim, başında takıldım.
Böyle imiş bu günün havası demek ki, bağlanan yollarımız açılsın dileyelim. 



Geçen haftaki müze gezisinin suyunu çıkarıyorum,
Bu defa İbrahim Çallı ve Erguvan Dalları resmi,

8 Aralık 2023 Cuma

8 Aralık Cuma

Yine A. Zambra'nın "Okumamak'ını dinlerken yeni keşifler yaptım, aa öyle miymiş, ne ilginç dedim. Böyle iki günde bir Zambra demeye devam edersem, ne Zambra imiş diyeceksiniz sonunda! 
Haksızsınız diyemem, dünyanın öte ucundaki Şili'den bir şair/yazar, çoğunun isimlerini ilk kez duyduğum Şilili, Güney Amerikalı yazarları anlatıyor, belki hayatımda görmeyeceğim kitaplardan söz ediyor. Bu durumda ne anlayacağım anlatılanlardan? 
Tam olarak öyle değil, o kadar evrensel değerlerden, insan hallerinden, temelde dünyanın o kısmını da etkileyen Avrupa kültürü kaynaklarından söz ediliyor olunca, birden bire uzaklar yakın oluveriyor.

Bu defa merakımı çeken ilk kişi ölümü üzerine kendisiyle yaptığı eski bir görüşmeyi anlattığı Nicanor Parra oldu. Meğer Nicanor Parra hem matematikçi, hem şair imiş ve kendi adıyla anılan karşışiir akımının öncüsü imiş. 1914 doğumlu Nicanor Parra 104 yaşında ölmüş ve Şili, Güney Amerika ve İspanya'da bir çok ödüle layık görülmüş. 
Parra sekiz çocuklu bir ailede büyümüş ve aile bireylerinin pek çoğu Şili'de tanınan bilinen değerli sanatçılar imiş. Bu sanatçılardan birisini eminim siz de tanıyacaksınız, en azından çok bilinen sevilen şarkısını dinlemiş olmalısınız. İşte, Gracias a la Vida şarkısının bestecisi Violeta Parra, o sekiz kardeşten birisi. 

Bugün hava soğuktu, sabah yağmur vardı, öğlene doğru güneş bir göz kırptı, ardından rüzgar sert ve soğuk esmeye başladı, günün çoğunluğu havada uçuşan su zerrecikleriyle geçti.
Sokaklar dökülmüş sarı yapraklarla doluydu, ağaçlardan su çekilmesi mevsimi gelmiş olmalı.
Hava soğuk olduğundan mıdır nedir, pazarda yer yer boşluklar vardı, satıcıların bazısı tezgah açmamıştı.
Balıkçının tezgahına bakarsak, palamut, lüfer kaçmış gibi duruyor. İyi ki cefakar vefakar hamsi, istavrit var.


İş Sanat Resim heykel Müzesini gezmeye devam ediyoruz,
"Rakipler" isimli bu tablo Abdülmecit Efendi'nin eseri,
 

5 Aralık 2023 Salı

5 Aralık Salı

Nerdeyse  bir ay geçti, kardeşimle bir aile toplantısına giderken yeni açılan İş Sanat Resim Heykel Müzesine "bir bakalım" niyetiyle girmiş, beşinci katın yarısında "bizim buraya özel olarak gelmemiz lazım, şimdi çıkalım, uygun zamanda geliriz" kararını vermiştik. Doğru kararmış!

Öğlene doğru Karaköy'de buluştuk, Tünel'e çıktık, Galatasaray'a doğru yürürken, Odakule binasına gelmeden hemen önceki köşedeki müzeye ulaştık. 
İş Sanat RH Müzesi binası eskiden bankanın şubesiydi. Müzenin içindeki her katın fuayesinde binanın nasıl renove edildiğine dair bilgiler ve maketlerden anladığım kadarıyla, bina iki yapıdan oluşuyor. 1907 tarihli Bodvi apartmanı binanın tarihi bölümü, binanın çerçevesi gibi olan kısım daha yakın tarihte yapılmış.

Müzenin 5. ve 4. katlarında kalıcı sergi, 3. ve 2. katlarında süreli sergi yer alıyor. Başlangıcı 1940 yılına  dayanan koleksiyonda 2700 eser varmış. Türk resminin antolojisi sayılabilecek eserlerin olduğu müzeyi gezmemiz iki saate yakın sürdü. 
Müzeden sonra bir mola verdik ve Fıccın'da Çerkez mantısı yedik, biraz dinlendik. Yeniden enerji depolayınca, ver elini önce Eski Çiçekçi Sokağı'ndan kıvrılarak Yeni Çarşı Caddesi ve oradan Tophane-i Amire'ye doğru yokuş aşağı iniş.

Tophane-i Amire'de Lüksün 500. Yılı başlığıyla Beymen'in 50. yılını kutlama amaçlı Golden Opulence / Altın Zenginlik isimli bir sergi var şu sıra. 
Doğrusu lükse merakımızdan değil, ne var acaba merakıyla gittiğimiz bir sergi oldu. İçeride çılgın gibi fotoğraf çeken ziyaretçilerle fazlaca ortak noktamızın olmadığını gördük, "haa demek buymuş" dedik, kısacası eksik kalmamış olduk.



Sergideki heykellerden, ressam, mimar, yazar, seramikçi Cihat Burak'ın bir çalışması,
İlk kez gördüğüm bu eser, naif tarzıyla çok hoşuma gitti.

16 Kasım 2023 Perşembe

16 Kasım Perşembe

Yakınlarda gördüm, Yasemin Sakallıoğlu'nun "Neden kek yiyorum adlı savunmam" adını verdiği bir videosu vardı. 
Yazı ve fotoğraflarını izlediğim bir arkadaşım bu savunmaya atıfta bulunarak "...bu saatlerde konuşulması çok gerekli şeyler üstüne gürültülü gürültülü susuyoruz..." yazmış. Tam olarak bugünlerdeki hislerime tercüman oldu bu cümle. 
İki saat kadar süreyle son günlerin olaylarına siyasetlerine kararlarına ilişkin yazılar, makaleler okudum, sıtkım sıyrıldı, moralim bozuldu, hafakanlar bastı ruhumu.

Şu noktada gündelik hayatla ilgili olarak yazdığım / yazacağım her cümle lüzumsuzmuş gibi geliyor; onca dert, onca yoksulluk, onca savaş ve başka bir dolu saçmalık varken, sen tut yok yağmur yağdı, güneş açtı, şu şarkı, bu film, o kitap filan yaz. İnsan kendine yabancılaşıyor.
Oysa, hayatta olmak, yaşamak zaten bu kıvır zıvır faaliyetler bütünü değil mi? 
Bilmem kaç milyar insandan kaç tanesi müthiş buluşlar yapabiliyor, harika sanat eserleri üretebiliyor, büyük insanlığa faydalı girişimlerde  bulunabiliyor ki?

Bir süredir Nuhun Gemisi'nin yayınlarından link vermiyordum, 14 Kasım'daki "KarışıkYabancı" başlıklı yayının linkini ekleyeyim, dinlemek isteyenler için, burada. 



İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi İstiklal Caddesinde açıldı. 
Geçenlerde sınırlı vakitte kardeşimle yarım saat şöyle bir dolandık çıktık.
En kısa zamanda yeniden gitmek ve uzun uzun gezmek şart, Cumhuriyet tarihinin en güzel eserleri orada sanıyorum.
Yukarıdaki fotoğrafta İbrahim Çallı'nın iki natürmortu var. 


21 Haziran 2023 Çarşamba

21 Haziran Çarşamba

Geldik mi yılın en uzun gününe! 
Artık bugünden sonra rahatlıkla  "önümüz kış" diyebiliriz. Şaka şaka! 
Yazseverler kızmasın aman, yaz sıcakları yeni başlıyor merak etmeyin. Hem kıştan önce güz var daha...



Yaz gün dönümünün öğlen saatlerini Müze Gazhane'deki iki nefis sergiyi gezerek geçirdik. Geçen sene açıldığından beri* aklımda olan, fakat gitme fırsatını bir türlü bulamadığım, görmeyi merak ettiğim bir mekandı Gazhane. 
Dün canım S.ciğim arayıp, bir süre İstanbul'da olmayacaklarını söyledi, gitmeden görüşelim dedi, Naile Akıncı sergisinden söz etti, birlikte gidelim dedi. Bu harika öneriyi ve arkadaşımı görme bonusunu kaçırmadım tabii ki.  

Gazhane hakkında daha ayrıntılı yazmak istiyorum, şimdilik şu kadarını söyleyeyim Avrupa'da çeşitli örneklerini görüp hayran olduğum eski endüstriyel alanların yeniden ve bambaşka şekillerde değerlendirilmesi işlerini hiç aratmayan çok başarılı bir düzenleme yapılmış.
Anadolu yakasında Kadıköy Üsküdar Beykoz hattında ısınma ve aydınlanma için kullanılan hava gazının üretimi için kurulan  Hasanpaşa gazhanesinin açılış tarihi 1892. 
130 sene sonra korunması gereken endüstriyel örnekler  (mesela altta soldaki fırın gibi)  korunurken, diğer bazı binalar ( sağdaki depo  gibi )  sergi alanı olarak düzenlenmiş.
Mesela eski gaz depoları / gazometreler dış iskeleti korunarak otopark haline dönüştürülmüş. 

Müze alanında sergilerin düzenlendiği salonlar, iklim müzesi salonları, açık hava konser alanları, tiyatro salonları, film gösterileri yapılan mekanlar bulunuyor. Ayrıca iki ayrı Beltur kafesi hizmet veriyor. Buraya bakınız!



İlk fotoğrafta afişini gördüğünüz Naile Akıncı sergisi, onun nefis Eyüp manzaralı resimleri harika bir sergiyle sunulmuştu. Resmimizin fazla bilmediğim bir ressamıyla tanıştığım için mutlu oldum, eserlerine hayran kaldım. 
İkinci fotoğrafta sağ tarafta kalan binada ise Zeki Demirkubuz fotoğrafları sergileniyordu.
İyi bir yönetmenin iyi fotoğraf çekmesi onun sanatının değerini artırıyor düşüncesindeyim. Dolu dolu bir fotoğraf sergisiydi, çok beğendim.
Sergiler Temmuz ortasına dek sürecek, İstanbul'da iseniz kaçırmayın derim.

*Bu arada Müze Gazhane sandığım gibi geçen sene değil Temmuz 2021'de açılmış. Ah pandemi vah pandemi, bütün algılarımızı darmadağın ettin diyor ve susuyorum.

16 Haziran 2023 Cuma

16 Haziran Cuma

Yaz başladı benim için, zira havada bol rutubet olan bir gündü ve hareket edince terledim. 

Bugün pazara gidip gelmek ilk fasıl işlerdendi. Sonra annemin banyosuna yardım ettim, çamaşırlarını yıkadım. Ardından ikinci fasıl yumurta vb. almak için dışarı çıktım. 

Akşamüstü kahvesini balkonda oturup içmek hak edilmiş bir zamandı,  o saate dek ayakta dolanıp durduğum için kendime bir dinlenme armağan ettim.

Akşamüstü Blu TV'de İşimiz Gücümüz Gezmek serisinin Uzakdoğu bölümünden son iki bölümü (Tayland ve Kamboçya ) izledim, güldüm eğlendim.



30 Mayıs'ta gittiğim Botter Apartmanı'ndaki Düşler ve Hakikatler sergisinden,
Orhan Cem Çetin imzalı bir resim, Yumuşak Şeyler, 1988 tarihli
Ressamın açıklamasına göre, bu resim şu sıra Sabiha Gökçen Havaalanı civarında olan o zamanki kırsal bölgede çekilmiş bir fotoğraf temel alınarak yapılmış. 

6 Nisan 2023 Perşembe

6 Nisan Perşembe

Ekmekcikız'a Paule Rego resimlerinin bana düşündürdükleriyle ilgili bir yazı yazarım diyordum, olduramadım. Hiç olmazsa buraya kısa bir özet geçeyim.
Anladığım kadarıyla Londra'daki Tate Modern müzesinde sanatçının çok eseri var. BBC'ye oğlu tarafından yapılan belgeselde gördüğüm -buradaki sergide yoktu- The Dance / Dans resmi ve hikayesi etkileyiciydi. 
Resmi kocası ressam Victor Willing'in ölümünden sonra yapmış, belki böylece onun ölümünün kendi üzerindeki etkisini sağaltmaya çalışmış. 

Bugün aile günüydü, kardeşim anneme oturmaya geldi. Birlikte annemin televizyon karşısı koltuğunun yerini değiştirdik, daha rahat edeceği koltuğu eskisinin yerine taşıdık. Kaç zamandır bunu yapmayı anneme teklif ediyordum, bana çeşitli bahaneler söylüyordu. Kardeşim söyleyince, kendime destekçi buldum da taşıdık koltuğu.

Hava dünkü soğuktan sonra bugün yine lodosa çevirdi yüzünü, akşama yağmur deniyor. Hoş gelsin derim.
Geçen sene bu vakitler mahalledeki küçük erguvan çiçeklenmeye başlamış. Bugün yanından geçerken baktım, haftaya belki daha bir canlanır, henüz pek bir hareket yok.



Yukarıdaki linke bakmaya üşenen için buraya resmi ekleyeyim.
Daha çok bilgi isteyen için bir de şurayı ekleyeyim, tık.

4 Nisan 2023 Salı

4 Nisan Salı

Çok komik; bu sabah mutfağa girince fark ettim,  duvar takvimi Mart ayında kalmış, oysa Nisan'ın gelmesini iple çekiyordum. 
Hemen sayfayı çevirdim, yeni ayın üzerindeki doğum günü, bayram işaretlerine gülümseyerek baktım, takvimi  duvara Nisan yüzüyle astım. 

Canım S.ciğimin doğum günü geçeli iki hafta oldu, biz güya hemen ertesi gün filan buluşacaktık. Takvim yaprağının başına gelen o buluşmanın da başına gelmiş gibi oldu, bir çeşit. 
Nihayet dün konuştuk, bugün için kavilleştik, öğlende Pera Müzesi'nin önünde buluştuk. 
Müzede adını ilk kez duyduğumuz Portekiz doğumlu, eş durumundan İngiliz ressam Paula  Rego'nun -retrospektif denilemezse de- gayet geniş bir sergisi vardı;  Hikayelerin Hikayesi.
Sanatçının resimlerinden çok etkilendik. Tablolardan yansıyan hüzün, iç sıkıntısı adeta elle tutulur hissi veriyordu. Sergi kapsamında, Paula Rego hakkında oğlunun çektiği belgeseli izleyince, bir yandan depresif karakterinin, diğer yandan coşkun zamanlarının yansımalarını ve nedenlerini öğrenmiş, sanatçıyı biraz daha tanımış olduk.

Serginden sonra manzaralı bir terasta oturup, puslu gri kendini göstermek istemeyen İstanbul'un manzarasına bakarak, orası neresiydi tanımaya hatta hatırlamaya çalışarak sohbet etmek, birikmiş konuları elden geçirmek ikimizin de ruhuna iyi geldi. İnsanın kırk yıllık arkadaşıyla buluşması bir başka oluyor. 



Evet evet! 
İstiklal Caddesinde yürüdüm, Taksim'den Tünel'e Cadde-i Kebir'i adımladım.
Yine çok özlemişim, yine çoğu yerini tanıyamadım.
Sevinç ve hüzün bir arada, yine...

5 Mart 2023 Pazar

5 Mart Pazar

Dün gece az uyudum, bugün enerjim düşüktü. Öğleden sonra yürüyüş yaparken sahile kadar inmeye üşendim, tren yolundaki alt geçitten caddeye indim az ilerideki üst geçide  bağlanan sokağa kadar yürüdüm, sonra mahalleye döndüm. Bugünlük bu kadar yürümek yetsin. 

Gülten Akın'ın YK Yayınlarında çıkan Deli Kızın Türküsü şiir seçkisini okuyorum, azar azar tadımlık, çok güzel.

Bugün Barış Özcan'ın "Yapay zekaya nasıl adapte olacağız?" başlıklı videosunu izleyince, bir bakayım ne menem bir şeymiş  diyerek NOTION'a girdim, biraz dolandım. 
Henüz ne yapacağımı kestiremediğim için, fazla uzatmadan çıktım. Yine bir bakacağım, notlar almak, listeler yapmak vs dikkatimi çekti, ancak ben onları zaten defterime yazıyorum. Yapay zeka bağlantısı şart midur? Bilemedim. 
Ve fakat, gelecek burada deniyor ya, geri kalmamak en azından kuyruğuna yapışmak lazım azizim.



Gurbet kuşlarım, hafta sonları çevremizi tanıyalım faaliyeti yapıyorlar, MUCHA müzesine gitmişler.
Son zamanlarda botanik parkında bahar çiçekleri sergisine dönen blog fotoğraflarıma alternatif olarak, oğlumun müze gezisinde çektiği bir fotoğrafı ekliyorum. 

7 Kasım 2022 Pazartesi

7 Kasım Pazartesi

 * Bugün Fenerbahçe'nin maçı varmış. Stada çıkan her yol saatler öncesinden tıkalıydı. 
Kardeşim Bağdat Caddesinden dolmuş, ben minibüs caddesi tarafından minibüs kullanarak randevumuzun bulunduğu yere ulaştık. Aynı eziyete dönüşte girmeyelim dedik, iyi karar vermişiz, istasyona yürüyüp trene ulaşınca, yaşasın toplu ulaşım ve tabanvay dedik.

** Baharın çeşit çeşit kokusu var, daha doğrusu ilkbaharda sırayla açan çiçeklerin ve dışarıdan gelen kokuların hafif, parfümlü halleri hepimizin hoşuna gider.
Şöyle bir düşününce, diğer mevsimlerin kokusu var mı? Galiba güz mevsiminin de kendine özgü kokuları var, ağaçlık yerlerde duyarsınız, kuruyan yaprakların kokusu vardır mesela. 
Son senelerde benim için sonbaharın kokusu malta eriği çiçekleriyle özdeşleşti, adeta. Bu günlerde her sokağa çıkışımda burnuma çarpan parfümlerini içime çekiyorum, gülümsüyorum. 

*** Bugün dışarı çıktığımda oğlumun beklediği belgeler nihayet gelmiş, annem evde olduğu için sorun çıkmadı, teslim alındı. Bu vesileyle, geçen seneki yılbaşı kartlaşması faaliyetindekine benzer şekilde, resmi posta sistemi (sadece bizimki mi, herkesinki mi, bilemiyorum) sınıfta kaldı, özel taşıyıcılar bir günde işi halletti. Ne acayip işler bunlar...



Dip Not:
Meiji döneminden bir Japon sanatçısının eseri,
Sonbaharın Kokusu, 1890

8 Eylül 2022 Perşembe

8 Eylül Perşembe

* Sabah erkenciydik, geceyi daracık kanepede geçirip mis gibi uyudum diyen can arkadaşım S.ciğim  ve ben hazırlanıp çıktık, hemen sahile indik kendimizi denize attık. Ohh mis! Sohbetli deniz banyosu, daha ne istenir?
Eve dönüp kahvaltımızı hazırladık, çaylar içildi, karnımız doydu, yola çıkmaya hazırız.

** Yakaköy'deki Dibeklihan'a gidiyoruz. Burası içinde müzesi, sergi ve konferans salonları, lokanta, kafe olan bir kültür sanat merkezi. Merkez deyince aklınıza beton blok gelmesin lütfen, bir yamaca yerel kayrak taşları kullanılarak yapılan taş binalar oturtulmuş, ağaçları korunmuş, yeni bitkiler dikilmiş, hayran kalınası bir mekandayız.
Dört güzel sergi gezdik, Rıfat Koçak'ın metal heykellerine  ve Ekrem Şahin'in dronla çekilmiş göl fotoğraflarına hayran kaldık.
Yorulunca koca bir meşenin altında oturup kahvelerimizi içtik, sohbete devam ettik.
Acıkınca yemeğimizi yedik  ve artık yolcu yolunda gerek diyerek evlerimize döndük.

*** Akşamüstünün altın saatlerinde sahile indim, güneşi uyumaya gönderip ayın doğuşunu selamladım.
Plajdan ayrılmadan hemen önce günün  güzelini selamladım; endemik kum zambakları...


Dip Not:
Dibeklihan'ın sergi salonlarından birinden dış mekana bakış,

1 Eylül 2022 Perşembe

1 Eylül Perşembe

 * Tam günün ortasında bir gümbürtü ardından bir yağmur, sonra geçti gitti, yine hamam buharları yoğuşmaya başladı.
Bugün gümbürtümüz eksik değildi, yandaki arsada yapılacak yuvanın temel kazısından çıkan kayalar taşlar gümbür gümbür hafriyat kamyonuna yüklendi durdu. Esasen yaz başında hızla başlayan işler bir süredir durmuştu, davalık bir iş var galiba o nedenle durmuş olmalı tahminleri yürütüyorduk. Ne olduysa, yeniden kazı ve taşıma işleri başladı.

** Günün çoğunluğu heyecanlı hazırlıklarla geçti. Yaz sonunda tatile çıkabilmek ve bir seneden sonra yeniden denize girebilmek ihtimalleri heyecan yaratmaz mı? 
Bavul hazırlamak, buzdolabında bozulacak yiyecek bırakmamak, çiçekleri sulamak, evi derli toplu bırakmak, bir dolu iş...
Havalar bozacakmış diyenlere kulaklarımı tıkadım, Eylül'ü severim, umarım o da beni seviyordur.

*** Bir kaç saat önce Dilek Türkan'ın yeni bir müzik videosu yayınlandı. Bu defa nefis bir türküyü çalıp söylüyorlar, Engin Arslan ile birlikte; Gül Kuruttum.
Bir Hatay türküsü imiş, Muzaffer Sarısözen ve Mehmet İpek derlemiş.
Dinledim dinledim, dilime dolandı, dinlemek isterseniz burada. 



Dip Not:
Mutfaktaki takvimin Eylül yaprağını çevirdim bugün,
Bu sene Gustav Klimt resimleri olan bir takvim almıştım,
Eylül ayına The Embrace / Kucaklama denk düşmüş,
Eserin aslı takvimdeki nota göre Viyana'da bir müzede,

28 Ağustos 2022 Pazar

28 Ağustos Pazar

 * Ağustos ayının son pazar günündeyiz, balkondaki durumu bildiriyorum: 
Begonvil bütün çiçeklerini döktü, domatesler hâlâ yeşil, kızarmak bir yana sararsalar razıyım, biber tek tük yeniden vermiş, cüce dev son çiçeğini de açtı, fesleğen çiçeklenmeye başladı, kaktüsler sıcak havadan memnun, sardunyalar çiçeklerini küçülttü, tasarruf yapıyor olmalılar, öyle işte.

** Sabah bir cümleden bir şarkıya oradan bir filme gezinirken Pink Martini de girdi işin içine. Ekmekcikız'da pazarın şarkılı hikayesini yazarken Pink Martini'yi azıcık es geçmiş oldum.  Şimdi yazarken  onları boş geçmeye içim elvermedi ve sanırım her zaman en çok sevdiğim gidip gelip en çok dinlediğim bir şarkılarını da buraya ekleyeyim istedim: Una Notte a Napoli  

*** Dün oğlum konuşuyorduk, laf lafı açtı, epey uzun zaman önce Prag'a gittiğimden konuştuk, demek üstünden çok zaman geçmiş hangi yıldı hatırlayamadım. Canım Fü. hanımla gitmiştik o net, fakat yıl  2005 miydi 2006 mıydı bilemedim, neyse.
Size söylemek istediğim konu o değil zaten, Prag'da Alphonse Mucha müzesine gitmiştik. Art Nouveau sanatçısının eserlerini bir arada görmekten çok mutlu olmuştum.
Keşke bir posterini alsaymışım. 



Dip Not:
Mucha müzesinin linki burada, görsel orada sergilenenlerden olsa gerek. 

3 Temmuz 2022 Pazar

3 Temmuz Pazar

 Poyraz sert esiyordu bugün, hissedilen sıcaklığa epey faydası odu, serinlik hissi verdi.

* Sabah kitap kulübümüz vardı, Mayıs'takini kaçırmıştım, Haziran'daki bir hafta ertelendi, böylece bugün sezonun son toplantısını yapmış olduk.
Okuduğumuz kitap -daha önce söz etmiştim- John Banville'in 2005'de Man Booker ödülü alan "Deniz" isimli kitabıydı. Edebiyat doktoralı arkadaşımızın verdiği ve kitabı anlamamıza yardımcı olan  bilgiyi aktarayım:
"Banville, sanatlararasılık söylemini yazıda geliştiren bir yazar. Bu kitabında kitabın kahramanı Max'ın yıllardır üzerinde çalışıp hakkında bir kitap yazmaya uğraştığı ressam P. Bonnard'ın resimleriyle kendi yazısı arasında bir ilişki kuruyor. Post-empresyonist bir ressam olan Bonnard'ın resimlerindeki ruhu kendi yazısında canlandırıyor.
Kitabın parçalı gibi duran yapısı, aslında sanatın da yaşamı oluşturan anıları hatırlama biçimimizle ilgili.. Ayna kırıkları gibi parçaları birleştirirken, bir taraftan da Banville ve Bonnard 'ın sanat tarzına ulaşıyoruz. Her kitapta olduğu gibi Banville' de de temel soru, " insan, kendisini ve insan, insanı anlayabilir mi?" konusu... Hatırlamalar zinciri sürerken çocuklukta yaşananlar devreye giriyor ve tablo tamamlanıyor."
Şu ressam P. Bonnard da kimmiş derseniz, o da burada. 

** Toplantı sona erip arkadaşlar ayrıldıktan sonra sevgili mekan sahibemiz F. Hanım'la biraz sohbet ettik. Her zaman olduğu gibi hem ufkumu açtı, hem yaptığı iltifatla günümü güzelleştirdi.
Bu notu buraya "kendim için hatırlama" vesilesi olsun diye ekledim.

*** Eve döndüğümde annemin canının lahmacun çektiğini anladım, yakınımızdaki kebapçıdan  sipariş verdim. Karnımız doyduktan sonra yemek işine giriştim, yaz türlüsü yaptım.
Akşamüstünün güzelliği ise, Şulem ile yaptığımız yürüyüş oldu. Böylece hem geçen haftaki niyetimize uyduk, hem bir haftalık muhabbet depomuzu doldurma konusunda başarılı bir eylem gerçekleştirdik.



Dip Not:
Üzüm üzüm iki gözüm,
Apartmanımızın bahçesinin bu seneki ürünlerinden biri daha olgunlaşmayı bekliyor.