Günün standart "pazara gittim, bahar sebze meyveleri ışıl ışıldı" bıdı bıdılarını hemen geçiyorum, öyleydi.
Pazara ikinci gidişimde -pamuklu tayt bakacaktım- yol ortasında bir öksürük tuttu beni, el aman! Kuru mu kuru bir öksürük, gözümden yaş gelecek neredeyse. Hemen bir bakkal buldum, su aldım, iki yudum içtim, kendime geldim.
Anladım ki, "havadaki tozlar alerjik bünyelere dokunabilir, maske takmak uygun olur" sözleri boşuna değilmiş. Güya, bugün hava kalitesi daha iyiydi, gel gör ki pazarın havasında toz varmış demek, kalabalık insan ortamında tozlar yerden havalandı belki de.
Öğleden sonra annemin bir siparişini almak üzere Kadıköy'e gittim.
Önce Moda İlkokulu'nun önüne doğru yukarı yürüdüm, oradan boydan boya Bahariye Caddesinde dolandım, vitrin baktım, alış veriş yaptım.
Boğa heykelinin yanından rıhtım yönünde yürüdüm, Osmanağa camiine gelmeden az önce çarşı yönüne saptım. O güzelim alış veriş, yeme içme mekanlarının arasından -eminim, yüzümde bir gülümsemeyle- yürüdüm.
Arkadaşlarıyla buluşanları, bir meyhanede oturmuş hafiften demlenmeye başlamış erkencileri, alış veriş yapanları, kahvecilerde muhabbet edenleri izledim.
Kadıköy çarşısı her zaman insana iyi gelen bir yer, o yakında olup, şöyle bir içinden geçivermek bile insanın ruhunu havalandırıyor.
Geçen hafta Baylan'ın vitrini 23 Nisan temalıydı,
Bu hafta sıra Paskalya neşesine gelmiş.