Bu sabah erkenden incecik bir yağmur yağmış. Sonra güneş vardı, derken öğleden sonra yine inceden biraz fazla yağdı, ardından akşamüstü tekrar güneş açtı.
* Dün gece İKSV Online'da çok ilginç bir film izledim; genç İspanyol yönetmeni Amalia Ulman'ın filmi, Gezegen / El Planeta.
Film siyah beyaz. Yönetmenimiz aynı zamanda kendi annesiyle birlikte başrolde. Anlattığı olay tam da pandemi öncesinde geçiyor. Avrupa'daki en kalabalık genç işsiz nüfusu olan ülke İspanya'dayız. Babasını kaybetmiş, işi olmayan, annesiyle yaşayan bir genç kadın ve kısa süre içinde yaşadığı birbirinden yürek burucu olaylar ve bunlara karşı geliştirdiği kara mizah ve neredeyse sükunet hali...
Bütün bunlar, anlatılanı gerçekten yürek burucu hale getiriyordu. Dünden beri aklımı bu film meşgul ediyor.
** Sabah erkendi, dün akşam haberleştiğim ve yakın oturduğumuz aynı zamanda fakülte arkadaşım olan T. ile mahallede yürüyüş yapıp, sohbet ettik.
Tabii ki kendisiyle son yüz yüze görüşmemizin üzerinden bir seneden fazla zaman geçmişti. Havadan sudan derken, T. ciğim çocukluktan beri oturduğu semtimizin eski hallerini anlattı, aklım bir kez daha uçtu. "Şurada üzüm bağı vardı, buradaki köşkün bahçesindeki çamlar önünden yol geçince sokakta kaldı, sizin eve yakın bir yazlık sinema vardı, "Beyaz Gül"dü adı, ne Türk filmleri seyrettim orada, neler..."
*** Akşamüstüne doğru hava sakinleşince, annem "hadi biraz çıkıp yürüyelim" dedi. Artık, ona bile fenalık gelmiş!
Çıktık, yürüdük, evin etrafındaki sokaklarda turladık, fırından ufak tefek bir şeyler aldık ki, sokağa çıkmamız kurala uygun hale gelsin.
Dip Not:
Balkonumdaki gülün goncasının altına, müzik meydan okumasında bugün keyfime göre seçtiğim, "bana yaz mevsimini hatırlatan şarkı" sorusunun cevabını sakladım.
Dinlemek için fotoğrafa tıklayınız.
Sevgili komşum, biz Kozyatağı'na 1983 yılında taşındık. o tarihten bu güne benim çevrede izlediğim değişiklikler bile çok fazla, arkadaşının gördüğü büyük farklılıkları tahmin edemiyorum. Hele şu son kentsel dönüşüm hikayesinden sonra bazı sokakları tanıyamıyorum. Beyaz Gül sinemasını merak ettim doğrusu..Muhtemel açık hava sinemasıydı..İstanbul Sokakları (101 yazardan 100 sokak) kitabında Şakacı sokak Müşteba Amca tarafından ne güzel anlatılmış.. Modern Cami'ye bitişik bahçede Bizans döneminden kalma çınar ağaçları hala duruyor..O bahçede bir kır kahvesi vardı, o ulu çınarların altında oturup çay, kahve içmişliğim vardır, oğlum çocukken orada masa tenisi oynardı, küçük de bir havuz vardı.. Ne yazık ki şimdi mezbelelik halde..Kozyatağı ile hatırladıklarını arkadaşın yazdı mı acaba okumak isterdim.Sevgiler .
YanıtlaSilSevgili Komşum,
SilArkadaşım blogcu değil, ayrıca bir şeyler yazdığını da sanmıyorum, ancak, hafızası çok kuvvetlidir, geçmişi iyi hatırlar ve arada buluştuğumuzda anlatır. :)
Dün sabah erken saatte etraf sakin sessizken, eski bahçeler ve anıları düştü aklına. Onların Şenesenevler'e gelişi 60'ların başında. O vakitler, buralar bağlık bahçelik, daha çok yazın oturulan yerlermiş, ev çok azmış.
Şimdi buradan bakınca, o anılar bize daha çok romantik gözüküyor, ancak, şehir merkezine uzak ve tenha oluşunun pek çok zorlukları da varmış. Öte yandan, konu komşu gelince yazlar çok güzel geçermiş, bütün gün bağda bahçede, bisiklet tepesinde... Yazlık sinema da o vakitlerin anısı olmalı. Zira 70'lerde oraya taşınan başka bir arkadaşım o sinemayı hatırlamıyor, demek ki inşaatlar artınca kapandı o da.
Filmde ne kadar çok kapanmış dükkan vardı, benim de dikkatimi o çekti, pandemi dönemi miydi diye düşündüm ama maskesizlerdi, demek hemen öncesinde imiş. Her şeye rağmen onca yoksulluğa, çaresizliğe rağmen hayata bağlılıklarını ve neşelerini kaybetmemeleri çok ilginçti. Gerçekten tam kara mizahtı. Giysiler de çok ilginçti :)
YanıtlaSilEvet Leylakcığım, benim dedikkatimi çekti, kapalı dükkanlar ve çoğunluğu yaşlı insanlardan oluşan tenha sokaklar...
SilFilmdeki kız tasarımcı ya, giysiler onun sanat eserleriydi. Yazık zavallı parasızlıktan dikiş makinesini bile sattı bir ara. :)
Ana kızın hayata bakışı ve kendilerine göre yarattıkları geçinme yöntemleri çok ilginçti gerçekten. :)
beyaz gül sinemasını çok merak ettim. ama bizim buralardaki değişim beni de düşündükçe hâlâ şaşırtabiliyor ki an be an yaşadım tüm dönüşümü...yine de en sevdiğim yürürken karşımıza çıkan eskilerden kalma evler, ağaçlar...
YanıtlaSilŞulem, yukarıda sevgili mahalle komşumuz Emekli Hayat'a verdiğim cevapta biraz anlattım. Gerçekten buralar tamamen bağlık bahçelikmiş, öyle ki, biz taşındığımızda bile arkamızda içinde su kuyusu olan kocaman bir bahçe vardı. Sonra bilmem kaç evlik kocaman site haline döndü, maalesef. :(
SilMesela, sizin taraftan Suadiye'ye inerken yine bizim ilk zamanlarda, İbak Köşkü vardı, şimdi bahçeli bir ev ve kocaman apartman var yerinde. Onun yanında da kışın yabancı filmler oynatan Can sineması varmış.
İnternette İstanbul'un eski sinemaları başlıklı bir yazı buldum, orada bu Can sinemasından da söz ediliyor.
Ben doğduğum şehirde yaşıyorum, değişim değil de buralar sanki başka bir yer oldu.Bir tek karşıdaki adalar manzarası aynı:( Güzel, estetik, hoş bir dönüşüm olsa mutlu olucam da plansız, ranta dayalı, yeşilsiz bir dönüşüm moral bozuyor.
YanıtlaSilNeyse artık anneler babalar aşı tamamsa rahatça gezebilecekler:)
Ben de en çok aşı olan büyüklerimizin saat kısıtlamsı olmadan sokağa çıkabilecek olmalarına sevindim. Umarım bir an önce gençler de aşı olur ve rahat ederler.
SilBu taraftan bakınca adalar manzarası neyse ki aynı, fakat adalardan bakınca bizim kıyının görünüşü... Aman Aman! Pek fena, ne yazık ki. :(