Bir dolu iş halledilmesi gereken bir gündü, bu saate dek firesiz geldik şükür.
Sabah kızımın bir randevusu vardı, benim eczaneden alınacaklar listem vardı, annemin kulaklığının bakımı için randevumuz vardı ve de belediyeye gidip bir takım vergi işlerini halletmek gereği vardı.
Arada yapılması gereken günlük işler de cabası...
Bir şekilde sırayla hallettik hepsini, akşamüstü eve gelince mercimek çorbasını pişirecek zamanım bile kaldı.
Bütün bu hareket arasında, hazır kızımla Kadıköy'e gitmişken çarşıya indik, Çinili fırında lahmacun yedik, Baylan'da kabaklı cevizli bir dilim pasta paylaştık, çay içtik ve de çarşıda bir tur atıp baharatçıdan alınacakları ve hiç akılda olmayanları alıverdik.
Almak akılda olmayanlardan biri vişne kurusu idi, yıllar önce İran'dan gelmiş bir vişne kurusu yemiş ve sevmiştim. Görünce aldım, ama bu senenin vişneleri nasıl tatsız idiyse, bu da onlar gibi çıktı, tüketmek için bir yol bulmalı.
Diğer akılda olmayan görülünce alınan ise hibiscus oldu. Şulem'in yaptığı çayları içmiş, beğenmiştim. Eve gelince hemen sordum, nasıl yapacağım?
Sordum ama, kendimce bir yol tutturdum, demleyince bir kaşık bal ekledim içtim, bence sonuç iyi, ancak kızım ekşi buldu, biraz daha şeker veya bal eklemek gerekecek demek ki.
Pastayı bitirmiştik, çaylar sadeli kaldı.
Vişne likörü ;)
YanıtlaSilAy keşke olabilse ama kurutulmuş olduğu için koku ve rayihası kaybolmuş durumda. Belki ancak komposto olur. :)
SilBu sene vişne yemediğim gibi manavda, pazarda bile görmedim, hayret ki hayret. Ama geçen gün Sevda ile bir sergi gezdikten sonra butik bir cafeye girdik, daha önce de birkaç kez gitmiştim, ürünleri hep home made. Yeni çıkmış bir vişneli pasta önerdiler ki bayılırım vişneye, nefis bir şeydi. Vişnesizliğimi giderdim, umarım bir yaz Ankara'ya yolun düşer, birlikte de gideriz. O vişnelerden ancak hoşaf olur bence :)))
YanıtlaSil