Bugün İstanbul'un altından girdim üstünden çıktım. Gerçekten! Anlatayım isterseniz.
* İki gün önce üst küçük azı dişimdeki dolgunun bir kısmı düştü ve sanırım dişimden ufak bir parça da kırıldı. Hayır hayır, dişimle fındık falan kırmıyordum, sadece kahvenin yanında ince bir yaprak çikolata yiyordum. Olacağı varmış yani.
Sevgili diş hekimimize yazdım, cevap geldi "Cuma 14:30 uygun mu?" Tamam, teşekkürler, görüşürüz.
Malum Cuma bugün pazar alışverişi filan var. Sıcak basmadan gidip geldim, acele yerleştirme, yıkama işlerini de hallettim.
** Evden çıktığımda 13:15 olmuştu, Mecidiyeköy'e en çabuk metro-metrobüsle giderim. Off! hava sıcak değil ama rutubet fena bunaltıyor. Metroya girince biraz serinledim, metrobüs durağında tekrar eridim, metrobüste klima köklenmişti o da iyi geçti. Gel gör ki, metrobüsten inip Ortaklar Caddesinin ortalarına kadar yürümem gerekiyor ve güneş tepede. Mecburen bir büfede durdum, bir küçük soğuk ayran içtim, ancak yoluma devam edebildim.
Dişimdeki onarım bakım işleri dolgunun yenilenmesine kadar büyüdü, meğer o küçük azılar 6 yaşımızda çıkarmış ve o gün bu gün çalışıp dururmuş garipcikler. Çok şükür doktorumuzun eli hafif ve hızlı çalışıyor, dolayısıyla sohbetiyle birlikte bir buçuk saatte işim bitmişti.
*** Caddeye çıkınca ilk düşüncem, "bunca zaman sonra karşıya geçmişim, bir vapura binmeyeyim mi" oldu. Yokuş aşağı Beşiktaş'a inmeye niyetlendim, ancak taksiler dolu geçiyordu. Metroya yürüdüm, bindim. Üç durak boyunca Yenikapı'da inip Marmaray'la mı geçsem, Şişhane'de inip Tünel'den Karaköy'e mi geçsem hesabını yaptım durdum, son anda Şişhane'de attım kendimi dışarı, Tünel'le Karaköy'e indim veee "işte Paşam İstanbul", karşımda!
Vapura on dakika var etrafı izlemek için ideal bir fırsat. Sonra vapur yanaştı, yeni nesil büyük vapurlardan, manervası, inişi binişi hızlı oluyor. Üst arka güverteye çıktım, rüzgarı sersemletecek şekilde almayan bir banka oturdum. Vapur önce Eminönü'ne uğradı, yolcu indirdi bindirdi, sonra Kadıköy'e devam ettik.
İstanbul'a denizden bakmayı çok özlemişim; tarihi yarımada, Galata Köprüsü, Galataport, mendirek içi, Haydarpaşa ve iskeleye yanaştık bile.
Sonrası yine metro ve evdeyim.
Yorgunum ve mutluyum.
Dip Not:
Bugün fotoğrafı biraz büyük tuttum,
Hani bu manzarayı özleyen vardır,
Neresi burası deyip inceleyeceksinizdir,
Bir faidem olsun sizlere, değil mi?
Unutmadan, bir de fotoğrafa tıklayın bakalım, ne varmış orada?
Hem de nasıl özlemek, denizin kokusu burnuma geldi. Ve Fazıl Say şahane...
YanıtlaSilFazıl Say'ın bu albümünü yeni keşfettim ve yorumu çok beğendim Leylakcığım. :)
SilValla ben de özlemiştim laf aramızda, bir aydır mahallede tutuklu kaldım gibi bir şey. :))
Anlattın ya , İstanbulu özlemişim burnumun direği sızladı gözlerim doldu...
YanıtlaSilYaa! Göz yaşartmak istemezdim, ama zamanın ruhu böyle hissettiriyor işte... :(
SilSevgiler. :)
İstanbul, ortak aşkımız :)
YanıtlaSildiş hekimi deyince içim bir "hop" etti ama asayiş berkemal sanırım di mi? geçmiş olsun canım
Başıma iş çıkacak sandım, ama neyse ki dolgu kolayca yenilendi, asayiş berkemal. :))
SilSeni uzaktan sevmek aşkların en güzeli şarkısını söyleyince, İstanbul aşkı daha derinleşiyor. ;)