Bir lodos gününden daha selamlar sevgiler sunuyorum.
* Sabah erkenden biraz yağdı, sonra gökyüzünde "pambıhh kimi bulutlar" koşuşmaya başladı. Güneş açınca sıcak yakıyor, buluta girince epey serin geliyor. Sanırsın bahar gelmiş, kararsız havalar ondan sebep.
Kardeşim bir video gösterdi, arkadaşı sabah Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçerken motorda çekmiş, gökyüzünde çift gökkuşağı var. Biri daha altta, daha küçük ve belirgin bir yay, diğeri daha üstte, daha geniş ve daha az belirgin, şıkır şıkırlar. Onları görünce, insanın şarkı söyleyesi geliyor.
**
Değerli blog komşumuz Kaystros Tyrha'nın blogunda "Mrs. DALLOWAY - VIRGINIA WOOLF" başlıklı yazıyı görünce heyecanlanmıştım. Orada yoruma da yazdım, Virginia Woolf'un tüm kitaplarını taa üniversite yıllarımdan itibaren hayranlıkla okumuştum. Link vermek için aradım, ancak çok ilginç bir şekilde Ekmekcikız'da Virginia Woolf hakkında hiç yazı yazmamışım, bir iki yerde adı geçmiş galiba, o kadar.
Mrs. Dalloway'i en az iki kez okuduğumu çok iyi biliyorum, aynı şekilde Michael Cunningham'ın Virginia Woolf'un yaşamına ve Mrs. Dalloway romanına göndermelerle dolu şahane romanı, 1999 Pulitzer ve Pen Faulkner ödüllü romanı Saatler'i de hayranlıkla okumuştum.
Üstüne romandan yapılan Stephen Daldry'nin yönettiği 2002 tarihli The Hours/Saatler filmini de beğeniyle izlediğimi biliyorum. Bir kaç sene önce filme tekrar rastlamış ve yine zevkle izlemiştim. Filmin müthiş bir oyuncu kadrosu vardır ve hepsinin performansları harikadır.
Kaplan Bey'in yazısında link verdiği BBC yapımı Mrs. Dalloway'i izlememiştim, dün akşam onu da izledim. Bu defa, başroldeki Venessa Redgrave'e tekrar hayran kaldım. Filmin linki burada, altyazı seçeneği var, hatırlatayım.
*** Geçende bu mevsim vişne şarabının çıktığı ve her sene mutlaka bir şişe alıp arkadaşlarla keyfine baktığımız aklıma gelmişti. Hazır fırsat çıktı düşüncesiyle, blog kızları buluşmasına götürmek niyetiyle bakmıştım, henüz çıkmamıştı. Onun yerine böğürtlen ve frambuaz şarabı almıştım, beğenmiştik.
Aralık ayı gelince artık vişne şarabı çıkmış, bir tane aldım. Eskiden "Küp" yapardı vişne şarabını, bu defa aldığım "Sevilen"in. Bilen bilir vişne şarabını, bilmeyen varsa bir kez denemelidir bence.
Dip Not:
Bugünkü yürüyüşlerden,
Aralık ayı havasındaki dengesizliğin ürünleri,
Bir apartman bahçesinin kapısına sarılmış yasemenler açıvermiş,
Az buz da değil, silme dolu,
Köşedeki apartmanın kocaman mor salkımlarının yaprakları iyice dökülmüş,
Rüzgarın marifetiyle sapsarı saçılmış, kaldırımı doldurmuş.
En güzel Küp'ün vişne şarabı iyi oluyor, diğerleri biraz meyve suyumsu gibi. Bir-iki kere de Denizli'de içtim, sanırım Küp orada imal ediliyor, nefisti. İçimi çok kolay ya, fena çarpıyor esasen :)))
YanıtlaSilEvet, haklısın Leylakcığım, Küp'ün yoğun bir tadı ve içimi vardı. Bulurum belki onu da. :)
Silsayende vişne şarabını denedim, çok beğendim. ama senin bana gelirken aldığın şarap da süperdi vallahi.
YanıtlaSilbugün hava bir garipti gerçekten. güneş açtı, kapadı, tekrar açtı, yağmur yağdı...havamız da ruh hallerimiz gibi, inişli çıkışlı!
Havanın böyle inişli çıkışlı oluşu, zaten ip üstü cambaz ruh hallerimizi daha da bir oynak yapıyor, sanki. Baksana bugün depresyon havası oldu. :))
SilO şarabı ben de ilk kez denedim, beğendim doğrusu. :)
Meryl, Nicole, Julianne... Üçü de ne kadar iyidir The Hours'da. Ne güzel filmdir o. Bak yine izleme moduna girmişken bir ara bunu da izleyeyim bu filmi.
YanıtlaSilVİrginia'nın kitapları bende hep şu etkiyi yaptı, ya bir solukta okudum, ya da sadece gözlerim okudu bir türlü kitabın ruhuna giremedim. Bu ikincisi için ilk aklıma gelen Deniz Feneri. Neden bilmiyorum, o kitabın içine bir türlü giremedim. Belki yeniden izleme gibi, bir de yeniden okuma yapmalıyım. Yarının filmi için de Mrs. Dalloway eklendi hemen, süper oldu.
Şekerli şarapları severim, ama dikkatli içmek lazım. Hakan'ın kardeşi Abhazya'dan bir kaç şarap getirmişti, bir tanesi de çok sevdiğim bir şekerli şaraptı, az iç sonuç hemen gelsin, kafa mis :P Hemen hayaller kurmuştuk kıyak kafamızla, hiç bilinmeyen bu ülkenin şaraplarını getirip piyasanın tozunu attırmak. Ama sonra gerçekler dank etti, sonuçta tanınmayan bir ülke Abhazya, bizim ülkeyi geçtim, bir sürü ülke tanımıyor hala, nereye ticaret yapıyorsun. Ama tanısalar var ya, şarapçılığın tozunu attırırlar bence. Süper şarapları var.
İzlenir evet, aynı şeyi yazarken ben de düşündüm. Hem ne çok zaman geçmiş üzerinden, unutmuşuzdur bile. :)
SilVirginia'yı bir dönem tutkuyla okumuş ve sevmiştim, belki şimdi okusam başka noktalara dikkat edeceğim, kim bilir?
Ooo! tabii ki, tatlı içkiler sohbet eşliğinde içiliyorsa bir de, iyi çarparlar. Abhazya'ya gidelim, şarabından içelim; olmaz mı?
Bence çok iyi fikir.