Bu sabah uzun zamandır yapmadığım şeyi yaptım, sabah erken yürüyüşe çıktım. Sabah sessizliğinde yürümenin ne kadar keyifli olduğunu hatırladım. Sokakları kediler, martılar, kargalar ve köpek gezdiren az sayıda insanla paylaştım.
Arka sokaklardan dolaşıp, annemin siparişi nedeniyle Şaşkınbakkal'daki simitçiden simit almak üzere caddeye çıktığımda şaştım kaldım, bütün cadde trafiğe kapalıydı.
Meğer bugün yaklaşık üç bin kişinin katılmasının beklendiği 21 km ve 10 km koşular yapılacakmış. Eve doğru dönerken trafiğin Suadiye tren istasyonundan itibaren kesik olduğunu gördüm.
Sonrasını bilemiyorum, çünkü o sırada saat henüz 9'u biraz geçmişti.
Günün kalanında bir iki telefon konuşması, çocuklarla haberleşme, teyzemin sağlık gelişmelerini takip etme, yemek yapma, dünkü filmi tamamlama faaliyetleriyle geçti.
Korsaj'ın gerçek hayatta olandan farklı ve oldukça depresif olan sonu beni düşüncelere boğdu. Pazar gününün getirdiği melankolik ruh halini katmerledi biraz da...
Sabah yürüyüşünden, senenin ilk çiçek açmış beyaz manolyası,
ay evet, manolyalar açtı açacak şu sıralar değil mi?
YanıtlaSilmelankolik ruh hali şu sıralar hepimizde var sanırım, günden bağımsız. kendi adıma, bu havadan çıkmak için ciddi çaba harcıyorum, ki ne kadar başarılı olduğum tartışılır...
ece bu haftaki yazısında "içe göç" diye bir kavramdan bahsetmiş. aslında yaşadığımız tam olarak bu sanırım, içimize göç ettik...
Ece'nin yazısını bulup okuyayım, bence de içimize göçmüş haldeyiz...
SilO manolya var ya, sen onu göreceksin, sizin evin karşısındaki yeni apartmanın köşesinde o ağaç. Bul ve seyret. :)
Ben de gördüm ben de gördüm! Bembeyaz açmıştı <3
YanıtlaSilYaşasın! Ne güzeller değil mi? :)
SilDedem söylerdi hep "Koklamaya kıyamam" diye, sayende onu yad ettim Ekmekçim <3
YanıtlaSilRuhu şad olsun dedeciğinin Manolyacığım. En güzel Zeki Müren söylerdi o şarkıyı, "koklamaya kıyamam benim güzel manolyam" :)
Sil