Bugün ev içi koşturmacasıyla dolu bir gün oldu.
* Ev işleri denilen şeyler, yapılıp bittikten sonra o kadar göze gözükmez ve yenisini yapmak o kadar kısa sürede gerekir ki, boşa kürek çekme hissi uyandırır insanda.
İki kez kahvaltı hazırladım (önce oğluma ve sonra kızıma, anneme, kendime), iki kazan çamaşır yıkadım, astım (çocuklar evde olunca çamaşır sepeti hızla doluyor), iki kap yemek yaptım (akşam için salata da eklemem gerekiyor), iki yatağın çarşaflarını değiştirdim, balkonu yıkadım, ortalık toparladım, filan falan.
** Bütün bu işlerin arasında komşum kapıyı çalıp kahveye çağırınca, kısa bir tereddütten sonra " neden olmasın?" dedim ve ocağı kapatıp on beş dakikaya geleceğim, dedim. Çok iyi bir karar olmuş, hem ev işlerinin bitip tükenmez hengamesi arasında nefes aldım, hem de tatlı bir sohbet oldu.
*** Akşamüstüne doğru, Ekmekcikız'da yayınladığım kitap listesini hazırlıyorken uyduruktan bir yağmur fıskiye gibi serpiştirdi geçti. Halbuki şöyle biraz esaslı bir ıslaklık yolların tozlarını yatıştırsa ve toprak kendine gelse çok daha iyi olurdu. Neyse artık, bugün de böyle.
Ayçiçeği tarlasına düşmedim, keşke öyle olsaydı,
Bizim alt sokakta bir apartmanın bahçesinde gördüm,
Bir meraklısı ekmiş olmalı,
Sabahtı, henüz yüzünü güneşe dönmemişti, bana gülümsedi.
ennn sevdiklerimdendir günebakanlar. toplu halde ayrı bir şenlik oluyorlar tabii ama tekil olarak da çok güzeller :)
YanıtlaSilÇocukluğumun kasabalarından Bursa Yenişehir'de tarlalarca olurdu. Hasat zamanı at arabalarını doldurmuş tarladan dönenlere seslenir isterdik, onlar da atıverirdi. Sonra o kocaman tekerlekleri kucağımıza alır, süt gibi içlerini yemeğe başlardık. Unutulmaz. :)
SilBöyle şaşı şaşı “melebaaaa” diyen bir karakter vardı, nedense bu şaşkın bana onu hatırlattı :)))
YanıtlaSilHakkaten haa! :)))
Sil